Kadir Gecesi..


Tüm müslüman aleminin Kadir Gecesi mübarek olsun, dualarınız kabul olsun..

Duvar Stickerlar..







Beğendiğim duvar stickerları..

The Black Dahlia - Cehennem Çiçeği


15 Ocak 1947'de, Los Angeles'da boş bir arsada, işkence edilerek öldürülmüş genç ve güzel bir kadının cesedi bulunur. Kurban, gazete manşetlerine Siyah Dalya olarak geçmiştir ve ölümü Kaliforniya tarihinin en büyük insan avını başlatır. Bucky Bleichert ve Lee Blanchard kendilerini Siyah Dalya soruşturmasının tam ortasında bulurlar: İki polis, iki sert erkek, iki arkadaş ve aynı kadına aşık iki rakip. Ancak Siyah Dalya ikisinin de takıntısı haline gelecektir. Hayatıyla ilgili her şeyi bilmek, katilini yakalamak ve ona ölümünde bile sahip olmak isteyecekler, araştırmaları onları savaş sonrası Hollywood'unun karanlık yüzüne, ölü kadının hayatının ve ölümünün derinliklerine götürecektir
Los Angeles 1947. Polis bonolarına olan desteği arttırmak için Los Angeles polis departmanı, “Mr. Fire” ve “Mr. Ice” takma isimlerine sahip iki polis, genç idealist BUCKY BLEICHER ve sinik LEE BLANCHARD arasında bir boks maçı düzenler. Dövüşten sonra, Fire ve Ice partner olurlar. Kendilerini bir devriye sırasında, korkunç bir cinayet sahnesinin ortasında bulurlar.
Gelecek vaat eden yıldız ELIZABETH SHORT, suratına bir palyaço maskesi kazınmış, iç organları dışarı çıkartılmış ve ikiye kesilmiş olarak terkedilmiş bir alanda bulunur.
Lee, büyük bir davayı çözmek ve bunun getireceği şöhret umutlarıyla heyecanlanır. Soruşturmaya atanması için başvuruda bulunur. Bucky cinayet yüzünden kendini çok rahatsız hisseder ve öldürülen kadına karşı güçlü bir empati geliştirmeye başlar. Lee, yanlış giden bir tutuklama sırasında Bucky’nin hayatını kurtarır. Bucky kendini Lee’ye karşı borçlu hisseder ve ortaklıkları, bir tek engel dışında dostluğa dönüşmeye başlar: Lee’nin, karanlık bir geçmişe sahip hazır cevap kız arkadaşı KAY. Bucky’nin Kay’e karşı olan duyguları gittikçe platonikleşirken, kız da onun cesaretini kırıcı hiç bir davranış göstermez.Elizabeth Short’un yıldız olarak oynadığı geyik bir film gösterilir. Cinayet hikayesi tam bir medya cümbüşü haline gelir ve gerçek anlamında düzinelerce adam, cinayeti kendilerinin işlediklerine dair yaygara kopartırlar. Hırslı D.A. ELLIS LOWE bu durumu seçimleri kazanmak için bir fırsat olarak görür ve halkın tepkilerine destek çıkar; Elizabeth Short’a “Cehennem Çiçeği” ismini takar.
Bucky ipuçlarını kullanarak kendisi bir araştırma yapmaya karar verir ve bu onu seçkin LINSCOTT ailesinin kızı, seksi ve çekici MADELINE ile karşılaştırır. Maddy, San Fernando Vadisi’ndeki lezbiyen barlarda takılırken, Elizabeth Short ile de karşılaşmış bir kişidir. Bucky, Maddy ve Elizabeth arasındaki çarpıcı benzerliği farkettiğinde, belalı bir durumun içinde olduğunu anlar ve Maddy’de bu durumu kendi avantajına çevirmek için elinden geleni yapar. Zengin kızın Bucky’yi gittikçe daha fazla itibarını yitiren ailesinin aşağılık hayatının içine çekmektedir.

İlk kolyelerim..

İlk yaptığım kolyelerpek uğraşmadım zaten çok basitti sadece ipe geçirdim:) Başlangıç böyle olsun dedim:)

Hotiç - Shoe Art İstanbul 2008 Yarışması

Hotiç'in Shoe Art İstanbul 2008 projesi kapsamında yapılan yarışmada birinciliği kazanan ayakkabı tasarımı.

Gerçekten çok farklı 150 kişi arasından birinci olan kişi grafik animatör Ali Bozkurt’un’un 'Ortapedik' adlı tasarımı İstanbul sokaklarını süsleme hakkını kazandı.

Childiren Of Man - Son Umut

Dünya, 2027: Gelecek için umut gittikçe önemini kaybeden bir kaynak oluyor. Son doğan bebeğin üzerinden neredeyse 19 yıl geçmiş ve açıklanamayan evrensel çocuksuzluk her geçen yıl beşeriyet sınırlarını, gelecekteki tüm haklarından vazgeçirmeye yaklaştırmıştır. Çoğu insan kaçınılmazı benimsemeyi seçip, ayrılıkçılığın, kanunsuzluğun ve nihilizmin içine çekilirken, diğerleri birleşik bir gezegen ve yavaş yavaş azalan nüfus için mücadeleye devam eder.


Ülkelerin politik düzenlerini de etkileyen bir şekilde yaşanmasına neden olan bu durum, kendini olayların akışına bırakarak çöküşe giden insanların yanında, bu durumuun nedenlerini bulmaya çalışan mücadeleci insanları da yaratır.Büyük Britanya, benimsediği askeri emperyalist yönetimi ile sınırları içinde herhangi bir kargaşa çıkmasını önleyen, bu nedenle de huzurun hala hüküm sürdüğü bir coğrafyadır. Buna karşılık, sınırlarında, bu ülkeye giriş yapmak isteyen bir dolu mültecinin dramı yaşanmaktadır.


Theo, eşinden ayrılmış ve çocuğunu kaybetmiştir. Geçmiş yaşantısından bambaşkadır. Fakat bir gün eski karısı Julian ve gizli örgüt tarafından kaçırılır.Theo'dan, mültecilerden biri olan Kee'nin tehlikesizce yurt dışına çıkabilmesi için gerekli olan kağıtları sağlamasını ister.Bunun karşılığında yüklü bir miktar para alacaktır.Theo, kuzeninin yardımıyla çıkış iznini alır. Yolda Julian'ın öldürürmesiyle olaylar başlar.Yardım teklifini kabul edip Kee ile birlikte yola çıkan Theo'nun, onun aslında bütün dünya için ne kadar önemli bir kişi olduğunu anlaması hiç de uzun zaman almayacaktır.
Bir bebegin ne kadar kıymetli olduğunu anlıyorsunuz filmle beraber..Film baştan sona kadar ekrana kilitliyor sizi fakat sonu hiç beklenildiği gibi olmuyor.

Yaratıcı Fikirler..


Evinde farklılık yaratacak değişimlar yapmak isteyenlere ilğinç tasarımlar..



Bu dal oldukça kullanışlıya benziyor..
Rengi süper..















Tasarruf..

Dün internette nasıl daha fazla tasarruf edebilirim, nasıl daha iyi birikim yapabilirim diye?? araştırıyordum.

İki de çok iyi kaynak buldum,

birisi blog yazarı http://begenmezsenokuma.blogspot.com/

diğeri de http://www.tutumluol.com/

Zaten 6 aya yakındır dikkat ediyorum harcamalarıma, bir şey alacağım zaman gerçekten işime yarayacak mı yaramayacak mı diye düşünüyorum?

Başka bir alternatifi var mı diye düşünüyorum.Bu iki kaynakların bana çok yardımcı olacağına inanıyorum.

Yeni başlayanlar içinde baya bilgi sunmuşlar ee bende yeni başladığım sayılır yararlanmaya çalışıyorum.

Boleyn Kızı - Philippa Gregory


Arka sayfa:
Bir kralın aşkı için birbiriyle savaşan iki kız kardeşin hikâyesi

NEFİS BİR TARİH MASALI OLAN BOLEYN KIZI, ARALIK 2007`DE BEYAZ PERDE PRÖMİYERİNİ YAPACAK.

BOLEYLER`İN İKİ KIZINI SCARLETT JOHANSSON VE NATALIE PORTMAN OYNAYACAK.

Mary Boleyn, on dört yaşında, masum bir kız olarak kraliyet sarayına geldiğinde, VIII. Henry`nin gözlerini kamaştırır. Gördüğü ilgiyle tüm varlığı alt üst olan Mary, hem altın prensine aşık olur, hem de gayrıresmi kraliçe olarak her geçen gün artan rolüne. Ancak öyle bir an gelir ki, kralın kendisine olan ilgisi gittikçe sönmeye başladığında, ihtiraslı planlar yapmakta olan ailesinin piyonuna dönüştüğünü fark eder ve en yakın arkadaşından uzaklaşmaya ve rekabet etmeye zorlanır: Kız kardeşi, Anne Boleyn`den. İşler iyice çığırından çıktığında ailesine ve kralına baş kaldırması gerektiğinin farkına varır ve kaderinin iplerini kendi eline alır.
Son derece zengin biçimde işlenmiş, etkileyici bir aşk, seks, ihtiras ve intikam masalı.Boleyn Kızı, Avrupa`nın en heyecanlı ve gösterişli saraylarından birinin tam kalbinde yaşamış, sıradışı eğilimleri ve ihtirasları olan, içindeki sesi dinleyerek varlığını sürdürebilmiş bir kadını tanıştırıyor dünya okuruna.



Filmini izlediğimi daha önce yazmıştım.. Filmle kitap arasında çok fazla fark var ve kesinlikle kitabını okumanızı öneririm.. Uzun süre etkisinden kurtulamayacağınız bir tarihi roman.. İyi ki filmi daha önce izlemişim yoksa kitaptan sonra izlenecek bir film olduğunu sanmıyorum..

August Rush - Kalbini Dinle

Yetenekli ve karizmatik İrlandalı müzisyen ile genç, güzel ve çok başarılı çellist New York'taki Washington Square'de karşılaşırlar ancak bu sıradan bir gece değildir.Büyülü anlar yaşayan ikili çok uzun bir süre birbirlerinden ayrı kalırlar. Bu sürede Lyla hamile kalır, tam işini babasını terkedip gidecekken kaza geçirir ve çocuğunu kaybeder.Müziği bırakır öğretmen olarak devam eder.

Louis, Lyla'nın hamile olduğunu bilmiyordu. Louis de müziği bıraktı farklı bir yaşama başladı. Lyla da olduğu gibi Louis de her zaman buluşacakları kemer altına geldiler ama hiç birbirlerine rastlayamadılar.

Lyla'nın babası ölmeden önce ona çocuğunun ölmediğini bir yetimhaneye verdiğini açıklar.Lyla hemen çocuğunu aramaya başlar.O sırada Evan annesini ve babasını bulmak için müziğin sesini dinleyerek yetimhaneden kaçar.Olaylar böyle gelişmeye başlar.

Mükemmel bir filmdi, şarkılarıyla, müziklerin ritimleriyle, senaryosuyla, oyunculuklarıyla süperdi.Bence herkes izlemeli ve kesinlikle izlerken pişman olunmayacak bir film.

Yağmur..


Alanya'ya şuan eylülün ilk yağmuru yağıyor..


İnsanlar şaşkın özellikler turistler:) Herkesin üzerinde yazlık kıyafetler var ve yağmur yağıyor:)


Ben severim yağmuru; izlemeyi, durgunluğunu, sesini, ferahlığını huzur verir bana..

Timsah: Nehrin Dişleri

Amerikalı bir gezi yazarı olan Pete, Avustralya’nın yakın zamanda gözde bir turistik bölgeye dönüşen Kuzey Bölgesi hakkıdna bir yazı hazırlıyordur. Çıktığı bir nehir turu, güzel tur rehberi Kate sayesinden başlandıçta keyifli bir yolculuktan ibaretken; teknelerinin bölgede yaşayan timsahlardan birinin saldırısına uğraması ile tam bir kabusa dönüşür. Teknelerinin batan grup, yakındaki küçük bir kara parçasına sığınır. Ancak glegitli nehrin suları, gün batımı ile yükselecektir. Ve onları sadece birer av olarak gören timsah, sandıklarından hem çok daha büyük, hem de çok daha zekidir.


Film korku,gerilim diye geçiyor ama ne korkulayacak bir olay var ne de gerililecek.Bilinen bir timsah filmi, saçma olaylar var.Ben beğenmedim zamanı bol olan için öylesine izlenecek bir film..

2008-2009 Sezonu

2008-2009 sezonundan en çok beğendiklerim, zaten hep ceketleri sevmişimdir.



Renklerine bayıldım..





Fırfırlılar da çok moda bu sezon..













ZOHAN'ana Bulaşma

Filmde bir İsrail komandosu, başka bir deyişle kalifiye bir mossad ajanını canlandıran Zohan (Adam Sandler) aksanı ve enterasan saç tarzıyla karikatürize edilmiş bir kahramana hayat veriyor. Kurşunların havada uçuştuğu bir İsrail askeri, komando eğitimi almış, her türlü silahı kullanacak yetkinlikte, yükseklerden atlayıp sıçrayacak kadar da hünerli.Operasyondan operasyona koşturan kahramanımız günün birinde asıl isteğinin saç kesmek olduğunun farkına varıyor ve kendini ölmüş gibi gösterip, soluğu New York'ta alıyor. Saç stilisti olarak kendine müşteri bulmakta zorlanmıyor ama sorunlar da peşini bırakmıyor.
Film de komik olan yerler var ama çok iğrençti yaa..

Big Stan

Big Stan, emlakçılık yapmakta neredeyse şehrin yarısını dolandırmış bunun için mahkemede sorgulanır ve hapishaneye girecektir. Big Stan avukatını değiştirerek hemen değil de 6 ay sonra girmesini sağlar. Bu 6 ay içerisinde kendini geliştiren Stan hapishane için hazırlar. Hapishaneye girdiği ilk gün olay çıkararak en güçlü adamı döver olaylar böylelikle gelişir.

Çok eğlenceli, farklı ve komik bir film.

The Mist - Sis


Stephen King'in Öldüren Sis kitabını yapımcılar sinema filmi haline getirmiş.Filmde fırtına sonrası oluşan ve birden her yeri kaplayan sis ve herkesi korkutan ne olduğu bilinmeyen yaratıklar.Süpermarkette mahsur kalan kasaba halkı çaresizlik içinde bekleyiş ve kaçış arasında ki olaylar.Filmin işleyişi çok güzel ama sonu bana biraz saçma geldi, intihar ettiklerinden hemen sonra tankların gelmesi ne bileyim saçmaydı işte.

TAKEN-96 Saat

Eski gizli ajan Bryan’ın kendisini terk eden dünyalar güzeli eşinde olan sevgili kızı Kim, genç kadınları satmakta uzmanlaşmış bir çete tarafından kaçırılır. Üstelik Bryan, kızının kaçırılışını cep telefonu bağlantısı esnasında dinler, ama ne yazık ki elinden hiçbir şey gelmez. Eski ajanın kızını kurtarmak için oldukça kısa bir zamanı vardır. Aşılması gereken ilk sorunsa, Bryan’ın Los Angeles’ta, kızının Paris’te olmasıdır... Kızını kurtarmak için zorlu bir mücadeleye girişen Bryan kendi içinde de önemli değişimler yaşıyor. Babalık içgüdüleri onu ele geçirirken, ruhunun gizli yerlerinde saklı kalmış yönleri ortaya çıkıyor. Ve her türlü tereddütü bir yana bırakarak harekete geçiyor. Peki tüm bu karmaşanın ortasında Bryan iyi bir baba olmayı öğrenebilecek midir?

Baştan sona kadar aksiyon dolu bir film izlerken büyük keyif alacaksınız.Ben 2 defa izledim her defasında da aynı keyfi aldım.Mutlaka izleyin..

HİDALGO

Dünyanın en uzun ve de en zorlu uzun mesafe at yarışlarından olan 'Ateş Okyanusu' koşusu yıllardır Arap çöllerinde sadece Arap atlarının katılımıyla düzenlenmektedir ve zengin ailelerinin sahibi olduğu safkan atların ölüm kalım mücadelesine sahne olmaktadır. Eskiden Amerikan ordusunda süvari olan Frank T. Hopkins adlı Amerikalı binici 1890 yılındaki yarışlara atıyla birlikte katılmak için Riyad´ın en zengin şeyhi tarafından davet edilir. Böylece sadece Arap uyruklu binicilerin jokeylik yaptığı yarışa ilk kez bir Amerikalı katılmış olacaktır. Üstelik zengin şeyh, Hopkins ve ünlü atı Hidalgo için bahse de girmiştir. Hopkins için bu yarışı kazanmak, imkansızı başarmaktan farksızdır; çünkü kazanmaya yeminli rakipleri, nerden çıktığını anlamadıkları bu yabancının birinciliğini önlemek için kararlıdırlar.

Filmi izlediğimde aklıma babamın pazar sabahları izlediği kovboy dizileri geldi.Kovboy filmlerini sevenlere tavsiye ederim ama Yuma kadar kaliteli olmadığını da belirtmek isterim.

Dondurmam Gaymak

Yönetmenliğini ve senaryo yazarlığını Yüksel Aksu'nun yaptığı ; Dondurmam Gaymak küreselleşen dünya ekonomisi karşısında çaresizce çırpınan küçük esnafın, bir dondurmacı özelinde traji-komik hikayesini anlatan bir film. Filmde, tragedya, komedya ve destanların beşiği olarak bilinen Ege Bölgesi’nde saklı kalmış oyunculuk geleneğinin perdeye aktarılması hedeflenmiş.

İzlerken keyif alacağınız bir Türk filmi, Muğla'nın küçük bir kasabasında çekilmiş yöresel konuşmaları çok komik.Ayrıca Queens Film Festivali’nden iki ödülle birden almıştır.

Ve eve dönüş..

-İyice dinlendim kendime geldim bu tatil bana yaradı.

-Aslında eve döndükten sonra 1 hafta daha iznim vardı Alanya'yı tekrar gezip anlatmak vardı aklımda ama Ramazan olunca evden çıkmak gelmedi içimden.

-Türkiye ayrı bir cennet ama bizler hiç kıymetini bilmiyoruz gittiğim bir çok yerde gördüm kimse önem vermiyor.Tarihi yermiş onlara ne ki?! Sürekli bir kirlilik ve bakımsızlık vardı.Keşke daha çok özen gösterirse.Hem her tarihi yerde giriş ücreti alınıyor neden o paralarla bakım yapılmıyor ki? Nereye gidiyorsa o paralar?Doğal halini korumak için mi yoksa bakım uygulamıyorlar? İyi de doğal halinden bin beter şekle çevrilmiş her taraf!! Tatil boyunca aklımda oldu bu sorular ama yanıtını asla alamayacağımı biliyorum.

-Yerlilerden çok yabancı turistler var her yerde ve her zaman da onlara ayrı bir hürmet ayrıcalıklar var.

-Anladım ki gerçekten insan gezmek isteyince öyle yüklü miktarda paraya gerek yok, her yerde her keseye uygun fiyatlar mutlaka bulunuyor.

Titreyen Göl - Manavgat

Antalya- Alanya yolunda ilerlerken Manavgat'a da uğradık. Açıkçası ben daha güzel bir yer olarak bekliyordum ama umduğumu bulmadım.


Hem öyle abartılacak bir titremede yok, bir sürü balık vardı küçük bir ekmek parçasına birden atlıyorlardı.Çok büyük balıklarda vardı, çok küçükleri de.


Manavgat'a gitmişken neden Manavgat Şelalesine uğramadık bilmiyorum,aklımıza bile gelmemişti nedense..

Not: Fotoğrafları inernetten ekledim.

Antalya Düden Şelalesi

Eve dönüş yolunda Antalya' ya da uğrayalım şelaleye gideriz dedik.Giriş ücreti 1.50 ytl . İçeriye girer girmez serinliği hissedebiliyorsunuz.

Çok güzel yer, hem iç kısımların da piknik yapıp dinleneceğiniz yerler, restaurantlar,takı-kıyafet satan yerler, kitap satan yerler vs.. vardı. Hatta ben 7 tane kitap aldım içeriden.


Mağara içinden de çok güzel gözüküyor, mağara da küçük su damlacıkları damlıyor ama ayrı bir serinlik var.Daha önceleri şelalenin suyu daha fazla ve daha yaygınmış zamanla azalıyor.


Ördekler kazlar vardı ve bu ördek bize resmen poz veriyordu.Kaç dakika böyle durduğunu hatırlamıyorum bile..

Adrasan(Musa dağı)-Çavuşköy


Adrasan koyu, Musa dağı eteklerinde sahile girme imkanını veriyor. Kumluca'ya bağlı bir belde. Sessiz sakin bir ortamı var.Yolda denize doğru giderken yukarıda ki pansiyonu görüp beğendiğim için fotoğraflarını çektim.Galiba sadece bayanlar bulunuyordu sonra hep birden el sallamaya başladılar tabi bizde karşılığını verdik:)


Denizi oldukça sığ ,etrafınızda küçük balıklar dolaşıyor ama Çıralı da ki gibi ısırmıyorlar.İlk girdiğimizde hiç dalgası yoktu ama akşam üzeri rüzgarla beraber hafif dalgalanmaya başladı.Sahil iri kumlardan oluşuyor, denizin içide öyle.

Balık avlama turları oldukça meşhurmuş ve kocaman kocaman balıkları avlıyabiliyormuşsunuz.



Ayrıca dalış turları da oluyormuş.Biz çok kısa kaldığımız için hiç birine katılmadık. Sevgilim deniz gözlüğü ile biraz ileriye gidip incelemeye başlayınca denizatı görmüş tabi ben göremedim ama denizyıldızı gördüm:)



Yemeklerine gelince pide yemiştik ama hiç beğenmedik.Hem yemek fiyatları oldukça pahalıydı.


Bu da Adrasan'la ilgili son poz.
Adrasan kendine hayran bırakacak bir koy ve havası oldukça serin.Yeni yeni yapılanmaya başlamış olduğu halde doğal görünümü de bozmamaya gözen gösteriliyor.

Olympos-Antalya

Çıralı dan Olympos arası sahil tarafından yürüme mesafesi 2 km araba ile 9 km imiş, ama sıcakta yürünmez deyip araba ile gittik ilk geçtiğimizde de yukarı da ki hediyelik esya satan yerde kimsecikler yok:) 3-4 defa geçtik ama kimseyi göremedik.
Bu dağ keçileri de kendi hallerinde dolaşıp duruyorlardı..

Olympos'a geçiş ücreti 3 ytl ve orada konaklayıp her gün denize geçenler de bu parayı ödemek zorundaymış.. Çıralıya göre oldukça kalabalıktı. İlk geçişte bu kemerler ve Olympos çayı var gerçi çay kurumaya o kadar yakın ki çok az su vardı.



İç taraflarını kemerler tarihi yerler çok fazla idi karşı tarafta da varmıs bir köprü ile geçiliyormuş ben köprüyü göremedim o yüzden karşı tarafları gezmedik zaten çok sıcaktı hava..


Yerde koca bir sütun duruyordu ve üzerinde kocaman bir hac işareti daha önce kilise varmış buralarda o kadar bakımsız olmasına ragmen sağlam yapıtlar.



Kilisenin geçiş kapısı çok büyüktü ve sapasağlam bir tur rehberinin kulak misafiri olmuştuk.Eskiden bu kapıdan sadece önemli insanlar geçermiş, marabalar yani halk sadece kapı girişine kadar gelebiliyorlarmış..



Yapıtların üzerinde ki yazılar,bunlar mezarların üzerindeydi..



Aile mezarlıkları..


Mozaik yapılı alan ve kilisenin iç kısmı..




Bu da ayrı ve tek başına olan mezar üzerinde yazılar ve kapı şekli var..



Çıkış tarafında sahil tarafından girişte duran mezarlardan bir tanesi..





Ve sahil, Olympos çayı burada daha yoğun çok yorulduğumuz için sahil tarafında olan ören yerlerine gitmedik..Sahil oldukça kalabalıktı, denize de girmedik o yüzden ve başka yerlere gitmek için oradan ayrıldık..